İstanbul trafiği, Pazar akşamı, Radyo Eksen… Mart ayında kadın müzisyenlere saygı duruşu bölümleri hazırlayan Gülşah Güray ve Kanat Atkaya’yı dinliyorum; gecenin konuğu Joan Baez… Yol bitmesin isteyeceğim kadar (ki hiç böyle şey istenir mi İstanbul trafiğinde) keyif alıyorum. Bölüm bana sadece Joan Baez ve Bob Dylan hatırlatmıyor; çok sevdiğim “folk-rock” parçalarından “The House of the Rising Sun”ı da hatırlatıyor:
"The House of the Rising Sun" Amerikalı folk müziğinin en eski ve gizemli parçalarından biridir. Şarkının kökeni tam olarak bilinmese de, 18. ve 19. yüzyılda ağızdan ağıza yayılan geleneksel bir halk türküsü olduğu düşünülüyor. İlk kaydedilen versiyon, 1933 yılında Appalachian bölgesi müzisyeni Clarence "Tom" Ashley ve arkadaşı Gwen Foster tarafından yapılmıştır. Ancak, şarkının bilinen ilk basılı sözleri 1925’te "The Old Blues Song" adıyla kaydedilmiştir. Folk araştırmacısı Alan Lomax, şarkının daha da eski olabileceğini ve kökenlerinin İngiliz veya İrlanda folk balladlarına dayandığını belirtmiştir. Şarkının orijinal versiyonlarında, bir kadının New Orleans’ta ahlaki çöküşü anlatılırken, zaman içinde şarkının sözleri değiştirilerek bir kumarbaz erkeğin trajik hikâyesine de evrilmiştir.
"The House of the Rising Sun", bir günah yuvasına düşen kişinin pişmanlık dolu hikâyesini anlatır. Şarkının bazı versiyonlarında burası bir genelev, bazılarında ise bir kumarhane olarak tasvir edilir. Özellikle şu satırlar, şarkının karanlık temasını yansıtır: "There is a house in New Orleans they call the Rising Sun, and it's been the ruin of many a poor boy, and God I know I'm one..." ("New Orleans’ta 'Rising Sun' dedikleri bir ev var, pek çok zavallı adamın mahvoluşuna sebep oldu ve Tanrım, biliyorum, ben de onlardan biriyim.") Bu sözler, şarkının hem kişisel hem de evrensel bir hikâye anlatmasını sağlıyor. Bir kaderi değiştirememe, kaçınılmaz çöküş ve pişmanlık temaları, onu zamansız yapan önemli unsurlar.
Şarkı, Büyük Buhran döneminde (1929-1939) popüler hale gelmiş ve blues sahnesinde kendine yer bulmuştur. Ancak asıl büyük çıkışını, 1960'ların folk müzik canlanma hareketi sırasında yapmıştır. Bob Dylan, 1962’de ilk albümünde şarkıyı söyleyerek ona modern bir soluk getirmiştir. 1960’ların protest ruhuyla uyumlu olan şarkı, umutsuzluğu ve hayatın zorluklarını anlatmasıyla gençler arasında büyük yankı uyandırdı. O dönem toplumsal değişim arayışında olan kitleler, bu tür şarkılarla kendilerini ifade etme imkânı buldu.
1964 yılında The Animals, "The House of the Rising Sun"ı elektrikli enstrümanlarla yeniden yorumladı. Eric Burdon’un güçlü vokali, Alan Price’ın ağır ve dramatik org melodileri, şarkıyı folk baladından çıkartıp bir rock klasiğine dönüştürdü. Bu versiyon, Billboard Hot 100 listesinde bir numaraya yükseldi ve "ilk folk-rock hiti" olarak kabul edildi. The Animals’ın yorumu, blues ve rock müzikte yeni bir kapı açarak, pek çok grubun ve sanatçının şarkıyı yeniden keşfetmesine vesile oldu.
Şarkıyı ilk kez geniş kitlelere tanıtan Lead Belly, Woody Guthrie, Bob Dylan, Joan Baez ve Pete Seeger gibi folk müzisyenleri, ona kendi yorumlarını katmışlardır. The Animals’ın rock yorumundan sonra şarkı, farklı müzik türlerinde de denenmeye başladı. Heavy metal, blues rock, progresif rock ve hatta elektronik müzik tarzlarında yeni versiyonları üretildi. Bob Dylan’ın akustik folk versiyonu, Frijid Pink’in psikedelik rock etkili sert yorumu, Johnny Hallyday’ın Fransızca versiyonu, Sinéad O’Connor’un melankolik akustik performansı ve Five Finger Death Punch’ın metalcore öğeleri içeren modern yorumu öne çıkan versiyonlar arasında yer alıyor. Metallica da bu şarkıyı 2020 yılında, pandemi döneminde canlı bir yardım konserinde yorumlamış ve grubun agresif gitar tonları ile vokal tekniği, parçaya sert ve epik bir hava katmıştır. Bu versiyon, özellikle Metallica hayranları arasında beğeni topladı.
"The House of the Rising Sun"ın nesiller boyu süren etkisi, birkaç temel faktöre dayanıyor. Evrensel temaları olan kader, pişmanlık, hayatın zorlukları ve kaçınılmaz çöküş gibi unsurlar her dönemde insanların kendilerini bulabileceği konular arasında yer alıyor. Şarkının hem folk hem de rock müziğe uygun olan güçlü melodisi, farklı türlerde yeniden yorumlanmasını kolaylaştırıyor. The Animals’ın rock yorumundan Metallica’nın sert performanslarına kadar geniş bir müzikal yelpazeye hitap edebilmesi, şarkıyı farklı kitlelere ulaştıran en önemli faktörlerden biri. Şarkının sözleri, hem kişisel hem de toplumsal meseleleri anlatmak için uygun bir anlatı sunarak, her nesilde yeni bir anlam kazanmasını sağlıyor.
"The House of the Rising Sun", halk müziğinden rock'a, heavy metalden blues'a uzanan eşsiz bir mirasa sahip. (Şuraya da pek çok versiyonu -50 kadar- derlediğim bir playlist bırakıyorum) Şarkının hikâyesi, içindeki trajedi ve gizem, onun yıllardır popüler kalmasını sağladı. Her dönemden insanın kendini bulabileceği bu şarkı, geçmişi ve bugünü birleştiren bir köprü olmaya devam ediyor. Sonsuz bir döngüye sıkışmış, pişmanlık ve kaçış arasında gidip gelen bir ruhun hikâyesini anlatan bu parça, dinleyiciyi her zaman New Orleans’daki o meşhur evin kapısında karşılamaya devam edecek.